Ortadoğu petrol zenginliği bakımından Dünya’nın kalbi sayılır. Son yüzyılda çıkan savaşların ve özellikle son dönemde Ortadoğu’nda meydana gelen tüm olayların altında petrol yatmakta. Bir anlamda petrol savaşı da diyebiliriz. Ortadoğu’da olup bitenleri Lübnan üzerinden takip etmek gerekiyor. Lübnan çok küçük bir ülke. Bir çok din ve milliyete mensup insan yaşıyor. Ortadoğu’da olup bitenlerin bir anlamda merkezi Lübnan ve Beyrut’tur. 

Lübnan ve Beyrut’ta yaşananlar önce Ortadoğu’yu etkiliyor sonra da tüm dünyayı ilgilendiriyor. Dün bu köşede yer alan yazıda Dış Türkler ve akraba topluluğunun ORSAM ile yürüttüğü proje hakkında bilgiler vermiştik. Birkaç yıl önce Lübnan’ı baştan başa gezen, Lübnan’da Devr-i Alem programı olarak belgesel çeken bir gazeteci olarak Lübnan’da yaptığım çalışmaları ve özellikle Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde Lübnan’da yaşayan ve kimliklerini muhafaza etmeye çalışan Türkler ile görüşmeler yapmıştım. Lübnan’da yaptığım araştırma ve belgeselin ayrıntılı yazı serisini sizlerle paylaşmak istiyorum. Lübnan’da hazırladığımız belgeseller birçok televizyon kanalında yayınlanmaya devam ediyor. Sizi Lübnan’da yaptığım araştırmaların ardından kaleme aldığım yazıyla baş başa bırakıyorum.

ZEYTİN DAĞINDAN LÜBNAN’A

Lübnan ile ilgili birçok kitap ve yazı okudum. Beni en çok Falih Rıfkı Atay’ın Zeytin Dağı adlı kitabı etkiledi. Atay Türkiye’nin önemli gazetecilerinden birisiydi. Zeytin Dağı Kitabı adını Kudüs’de ki Zeytin Dağından almakta. Falih Rıfkı Atay genç bir teğmen olarak 1. Cihan Harbinde Cemal Paşa’nın emir subayı olarak Mısır, Filistin, Kudüs, Lübnan, Şam ve Suriye bölgelerinde bulunmuş, Osmanlı’nın savaşları nasıl kaybettiğine canlı şahitlik yapmış, Orta Doğu ve Hicaz Coğrafyasında yapılan yanlışlıkları, 1915’deki Orta Doğu Coğrafyasını en sade dil ile kitaplaştırmıştı. Zeytindağı kitabını ilk kez 2006 yılında okumuştum. 2006 yılında okuduğum bu kitabı yeniden çantama koyarak, bu kez kitabın bazı bölümleri’ nin yazıldığı Lübnan Coğrafyasında kitabı bir kez daha okuyacağım. Yaptığım araştırmalar ile bilgileri kameramla belgeselleştirerek, gelecek kuşaklara aktarmak istiyorum.

500 BİN FİLİSTİNLİ MÜLTECİ KAMPLARINDA

Lübnan ve Beyrut’u hep eğlence hayatı ile biliriz. Aslında bu coğrafyada dram ve hüzün yaşanıyor. Avrupalılar özellikle Fransa ve İngiltere Hicaz coğrafyasını ve Lübnan’ı ele geçirmek için büyük oyunlar tezgâhlamışlardı. Bu ülkeler yüzünden bu coğrafya da kan ve gözyaşı oldu. Arap- İsrail savaşında yüz binlerce Filistinli mülteci konumuna düşerek Lübnan’a sığındı. Bugün Lübnan’daki mülteci kamplarında 500 bine yakın insan yaşıyor. Bu dramdan Dünya’nın hiç haberi yok. Bir vahşet ve insanlık dramı yaşanan Lübnan’daki ve Beyrut’daki mülteci kampları nedense dünyanın gündemine bir türlü girmiyor.

Sedir ağaçları ile ünlü Lübnan’dan kısaca söz edersek, Lübnan dağlarını aşıp Bekaa vadisindeki Zahle’den yukarı kuzeye doğru devam ederseniz Baalbek’e, antik şehre ulaşırsınız. Güneye inerseniz Dürziler’in Şuf Dağları’ndaki iki önemli merkeziyle karşılaşırsınız. Deir-El Kamer ve Beit-El Deen ,Beyrut’a 50 km uzaklıkta 1000 metre yükseklikte 1840’ta yapılan saray çok meşhur. Aynı zamanda Kemal Canpolat etnografya müzesi de bu bölgede yer almakta. Deyru’l Kamer 15. ve 18. yüzyıllarda Lübnan Dağları’nın merkezi olan yer.

Güney Lübnan’da bulunan Sayda ve Sur daha çok Şii nüfusun yaşadığı şehirler ve bu bölgede İsrail ile yoğun bir çekişme yaşanıyor. Emel ve Hizbullah gibi örgütler çok güçlü bölgeleri.

Lübnan halkı, çok uzun yıllar süren çekişmelerden kurtulmak için çareyi göç etmekte bulmuş. Özellikle Hıristiyanlar, Güney Amerika’ya kaçmışlar. Bugün dünyada 15 milyon Lübnanlı bulunuyor. 9 milyonu Brezilya’da bulunan bu Hıristiyan Lübnanlılara Amerika’da genellikle Türk asıllı (Türki) deniliyor. 3-8 Kasım 20011 tarihlerinde Lübnan’ın Başkenti Beyrut, Osmanlı Eyalet merkezinin Başkenti Trablus Şam, tarihi ve kültür kenti Beka bölgesini adım adım gezerek Devri Âlem programı olarak belgesel çekip tarihe not düşüp zamana noterlik yaptık.

LÜBNAN’IN BAŞKENTİ BEYRUT’TA DEVR-İ ÂLEM

3-8 Kasım 2011 tarihleri arasında Lübnan’daydım. Savaşların, ölümlerin, karışıklıklarla dünya gündemine gelen Lübnan’ın başkenti Beyrut, Trablus Şam, Bekaa vadisinin merkezi Balbek bölgesini adım adım geziyoruz.. Beyrut’taki ilk durağımız Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği oldu. Beyrut Büyükelçisi İnan Özyıldız ile Büyükelçilikte özel röportaj yaptık. Büyük elçi Devri alem Programında Afganistan da çekilen bölümünü izlediğini söyleyerek Lübnan hakkında ayrıntılı bilgiler verip, bin 300 Osmanlı eserinin bulunduğunu Selçuklu ve Osmanlı döneminden Beyrut’ta Türk köylerinin var olduğunu, Mardin, Urfa, Gaziantep’ten 1940’lı yıllarda Lübnan’a göç eden 20 bin Türk vatandaşının yaşadığını, Türkiye ile Lübnan arasında yıllık ticaret hacminin 1 Milyar Dolar seviyelerinde bulunduğunu açıklayarak. Devri Âlem programı aracılığı ile Türkiye kamuoyuna selamlarını iletti.

Evet, Lübnan ile ilgili daha önce kaleme aldığım yazıyı sizlerle paylaştım. Yazıyı ayrıntıları ile birlikte http://www.belgeselyayincilik.com/gezi-yazilari/yurt-disi-gezi-yazilari/lubnanda-devr-i-alem

adresinden okuyabilirsiniz. Öte yandan geçtiğimiz gün bu köşede proje ile ilgili kaleme alınan bilgiyi http://www.gebzegazetesi.com/gundem/ytbden-tarihi-hizmet-h3521.html adresinden okuyabilirsiniz. Lübnan’ı anlamadan, Beyrut’a gitmeden, Lübnan’da yaşananları tespit etmeden Ortadoğu ve dünyada nelerin yaşandığın anlamamız mümkün değildir.